Büyüye benzer bir şey
- Ersan Kaan Erçelik
- 21 Oca 2019
- 2 dakikada okunur
Şiir üstüne sorular sormak önemlidir. Sorular yöneltirken, tüm sorularımız şiiri anlamak, kavramak ya da açıklamak için de değildir. Şiirden beklediklerimiz ile başka bir sanat dalından, bir bilimden beklediklerimiz aynı olabilir mi?
Çağın tüm çarpıklıklarına, çoğunluk tarafından okunmamasına, anlaşılamamasına, halkta bir karşılığı olmamaya başlamasına, maddiyatlaşan-ıssızlaşan bir dünyada bir hayal, bir büyü gibi durmasına rağmen şiir hâlâ yaşıyor.
Şehirde yaşarken pek çok şey sunidir; insan üretim sürecini, emeğini, alın terini, nereden, hangi koşullarda geldiğini görmediği besin ve eşyalarla çevrilidir. Ama doğada yaşayan insan yaşadığı koşullara göre bir dil, bir kültür oluşturur. Önce doğaya, sonra kendine ve başkalarına saygı duymayı öğrenir. Dolayısıyla şehirde yaşayan bir insan kollarını açarak nasıl bir sokakta kimseye çarpmadan yürüyemezse, doğada yaşayan insan da bir o kadar doğayı, hayatı, günü kucaklayarak, özgürce yaşar.
Günümüz şiirinin genel olarak "modern" adı altında yüceltilirken bir yandan anlam açısından bu kadar güdük kalması, şiir yazan şairin, yani şiir öznesinin doğallığını, sahiciliğini, doğayla temasını yitirmesiyle açıklanabilir. Özne doğal, sahici, samimi, yalın olmayınca, doğa ile temasını yitirince, kurmaya çalıştığı dil de bir o kadar yapaylaşıp, tatsızlaşıyor. Bu şiirlerde anlam arayışı, tematik olarak bütünlük, doğadan yalın bir ses -örneğin çamların arasında dolaşan bir rüzgâr ya da kuş sesi- bulmak oldukça zordur.
Oysa doğanın dili ne kadar da sadedir. Bu sadelik ona büyük bir güç verir. Çünkü doğanın her dem taze, yeni olması onun dilini de diri tutar. Şair bu dili öğrendikçe, kullandıkça, deneyimledikçe sözünde ustalaşır. Şairin parmakları sadece ekranların, klavyelerin üstünde değil, doğanın üstünde de, üreterek, dokunarak, hissederek gezindiği zaman şiire çıkabilir.
"Bazı şiirler vardır, anlaşılması zor, karanlıktır. Anlamı hemen ele vermez, çözümlemesi de sorun yaratır. Gene de elinizden atamazsınız. Büyüye benzer bir şeyler bulursunuz, onunla yetinirsiniz.
Şiirin diline gelince: İlk ağızda imbikten çekilmiş bir dille yazıldığını, kurulduğunu müjdeleyecektir. Yalnız yalın bir dil de değildir bu. O denli sade, diri, çıplak bir dildir. Her şey ölçülü, düzenlidir. Hiçbir şey aksamaz, sırıtmaz.
Nedir bizim şiirden beklediğimiz? İyi bir şiir ne yapmalıdır? Nasıl olmalıdır? soruları öne çıkacaktır. Çıkmalıdır da. Ama bu konuda benim yanıtım açıktır! Gerçekten ne yapmalı şiir?
Kıvanç, heyecan vermeli. Haz duymalıyız." diyor İlhan Berk.
Şiirin doğasına, bir de doğanın şiirinden bakmalı. Bakmalı ki bu büyüye benzeyen şey daha iyi anlaşılsın, karşılığını okuyanda bulsun.
Dionysos Sayıklamaları, Poetika
Ersan Erçelik
