Anlatmanın olanaksızlığı
- Ersan Kaan Erçelik
- 14 Oca 2019
- 1 dakikada okunur
Şair, şiirini yazarken, bu olanaksız olanı -anlatmanın olanaksızlığını- öyle zarif, öyle yaratıcı bir şekilde, benzetmelerle, örneklendirerek vermeye çalışır ki, bu ne olduğunun açıklanması güç, esrarlı halleri, varlıkları açıklayabilsin. Şairin şiirde seçtiği sözcükler, yeni bir dil yaratmak ve bu dille iletisini en güçlü, en etkileyici, en yaratıcı şekilde iletmek için devreye girer.
Şair gerekiyorsa, esrarlı da olsa okuyucuların anlayabilmesi için kullandığı sembolleri en etkileyici şekilde, en doğru dille, ince mesajlarla verebilmek için "yeni sözcükler" türetir.
Günlük hayatta, konuşma dilinde, dilin varlığı ile tanıştığımız için, "dil içinde dil ile yolculuk" yaparız. Dili deneyimleyerek, dil ile birbirimize, hayata bağlanırız. Dil aracılığıyla anlatmadaki, iletişim kurmaktaki yetersizliklerimizi aşmaya çalışırız.
Halk arasında çoğunlukla dilin yetersiz kalması, anlaşmazlıklara, karışıklıklara sebebiyet verir. Şairler bu noktada, yeni bir dil inşa etmek, yeni bir dil yaratmak zorunda kalmışlardır. Bunu da ya eski, tanıdık, bildik kelimeleri amaçları doğrultusunda, -çoğu zaman imge yoluyla- yeniden tanımlamak, yaratmak ya da yepyeni sözcükler türetmek suretiyle yaparlar.
Şairin şiir ile yarattığı dilin artık günlük kullanılan dil, birincil dil ile bir ilgisi yoktur. Şiir, birinci dilin imkanlarını kullanan ama bu imkanları aşan, ikinci bir dildir.
Bir şeyin kökleri sağlam olmadan, kendisi sağlam olamaz. Doğada her şey sevgiyle beslenir. Dil bunlardan ayrı değildir. Şair dilini ne kadar çok severse, ona ne kadar tutkuyla bağlı olursa, sonrasında bu algı kapılarını ne kadar temizler, her şeyi olduğu gibi görürse, yazdığı şiir de o denli sonsuz olur.
Dionysos Sayıklamaları, Poetika
Ersan Erçelik
