4 Ocak: Öğretmen olarak rüzgar
- Ersan Kaan Erçelik
- 4 Oca 2019
- 1 dakikada okunur
"Doğum yerim olan Hollanda küçücük, dümdüz bir ülkedir. Böylesine düz bir ülkede de rüzgâr durmaksızın oyunlar oynar. Kimi zaman fısıldar, kimi zaman gürlemeye dönüşür fısıltısı, bazen de en güzel öyküleri anlatır.
Çocukken her akşam uykuya dalmadan önce rüzgârı dinlerdim. Zaman geçtikçe kulağımı rüzgârın sesine kabartmayı unutur oldum...
İnsanların çoğunun temel bir sorusu varmış gibi görünür: 'Yaşamımın anlamı ne?' gibisinden bir sorudur bu: 'Yürümem gereken yol hangisi? İyi ne, kötü ne? Nedir ölüm? Yaptıklarımız ve yapmadıklarımız için yargılanacak mıyız?'
Benimse sorularım, 'Yaşam nedir?” oldu: 'Yaşam ve ölüm arasındaki fark nedir?', 'Neden, gerçek doğa üzerine bilinen hemen her şeyin yitip gittiği, sonsuz zaman-mekan evreni içinde küçücük birer noktadan ibaret olduğumuz gerçeğiyle duyguların neredeyse bütünüyle tükendiği, çoğu zaman saldırgan ve baskıcı bu kültür içinde dünyaya geldim?'
Yaşamım boyunca bu sorulara verdiğim yanıtların çoğunu unuttum gitti. Geriye kalan ise çok önemli bir şey ki, o da, ruhsal ya da dinsel yaşamın şiirsel bir biçimi olduğu gerçeği. Ne yazık ki bu yaşam şiiri içimizde şu ya da bu ölçüde donup kalmış. Yerini ödemleşen bir yaşam almış.
Zen’le karşılaştığımda öğretmenlerim bana aradığımı ancak benim bulabileceğimi anlattılar. Onu geleneksel kurallar, dışarıdan dayatılan değerler içinde değil, ancak yoğun bir iç gözlemle ve gördüğüm, işittiğim, dokunduğum, kokladığım, ama hepsinden önce ruhumda oluşan her şeyi dingin bir biçimde kabul ederek bulabilirdim. Bana, 'Beni duyuyor musun? Hepsi bu! Hepsi bu! Ben nereden geliyorsam sen de oradan geliyorsun. Nereye gidiyorsam oraya gidiyorsun. Hepsi bu! Hepsi bu!' diyen çöl rüzgârını duyabilmem yıllar aldı."
Gündelik Yaşamda Zen
