top of page

18 Eylül: Hızlanma - Hayatın Temposunu Nasıl Kontrol Altında Tutabiliriz?

  • Yazarın fotoğrafı: Ersan Kaan Erçelik
    Ersan Kaan Erçelik
  • 18 Eyl 2018
  • 2 dakikada okunur

Can sıkıntısı çok fazla zaman anlamına geliyorsa, çok az zaman ne anlama gelir? Eğer hissedilen zaman olarak can sıkıntısına yoğun ve nahoş bir benlik duygusu eşlik ediyorsa, yeterince zaman olmadığı hissi, benliğin daha az yoğun bir biçimde tecrübe edilmesine yol açmalı. Felsefesinde zaman ile benliği aynı kefeye koyan ve bir seminerde can sıkıntısı konusuna odaklanan Martin Heidegger (1889- 1976) herkesin dilindeki "zamanım yok" şikayetiyle ilgili olarak şöyle diyor:

Bu hiç zamanın olmaması nihayetinde, kişiye hiç olmazsa vakit bırakan "boşa zaman harcama" durumundan daha büyük bir benlik yitimi içerir. Kişinin zamanının olması muhtemelen çok daha büyük bir dengeyi ve dolayısıyla Dasein'ın güvenceye alınmasını; Dasein'da asıl olanın meşguliyet ya da çılgın bir koşuşturmaca aracılığıyla zorla ortaya çıkarılmayacağını en azından sezen bir kendi-yanında-olma [Bei-sich-selbst] halini beraberinde getirir . ... Son derece katı bir ciddiyetin göstergesiymiş gibi görünen bu "zamanın olmaması" durumu muhtemelen Dasein'ın bayağılıkları arasında vahim bir şekilde kaybolduğumuza işaret eder.

Özünde şu anlama gelir bu: Bir kişinin zamanı yoksa, kendisini de kaybetmiş demektir. Gündelik faaliyetlerin dayattığı zorunluluklar yüzünden dikkatimiz dağıldığında artık kendimizin farkında olamayız. Boş vakitlerimizde oradan oraya koşar ve planlanan tek bir aktiviteyi bile kaçırmazsak pek çok deneyim biriktiririz. Ama kendimize asla sakinleşme izni vermeyip hemen bir sonraki faaliyete başlarsak, kendimizi çılgın bir koşturmaca içinde kaybetmemiz tehlikesi doğar. Bu ise yukarıda bahsedilen felsefi tefekkürler doğrultusunda şu anlama gelir: Zaman yoksa benlik de yoktur.

Geçenlerde bu konu -ve "zaman krizi" konusu- toplum ve teknoloji bağlamında tartışıldı; özellikle sosyolog Hartmut Rosa'nın Social Acceleration (Toplumsal Hızlanma) başlıklı kitabına bakabilirsiniz.

Rosa'ya göre, süreçlerin yaygın bir şekilde hızlanması toplumumuzda bireylerin kaçamayacağı temel bir ilkeyi temsil ediyor. İlk ve en önemli etken teknolojik hızlanma. Başlıca örnekler çamaşır ve bulaşık makinelerini içeriyor - aslında insanlara zaman kazandırması gereken araçlar. Aynı şekilde, artık yolculuklar -on dokuzuncu yüzyılda hala olduğu gibi- günler ya da haftalar sürmüyor; modem ulaşım araçları dünya üzerindeki herhangi bir yere yapılacak bir yolculuğun süresini saatler mertebesine indirdi. Ama durumun paradoksal olduğunu görüyoruz. Bütün bu kazanılan zaman, daha çok zamanımız olduğu hissine yol açmıyor. Bilakis "zamanım yok" diye sızlanıyor herkes. Bu elbette her gün giderek daha çok faaliyette bulunmamıza imkan tanıyan teknolojik gelişmelerin sonucu; serbest kalan zamanımız daha da çok faaliyetle ve yetiştirmeye çalıştığımız işlerle doluyor.

Marc Wittman, "Hissedilen Zaman", sayfa 110

 
 
 
Son Paylaşılanlar
Etiket Bulutu

Zen Meditasyon Zazen Aşk Şiir Bilgelik Poetika Zen Budizm Japonya Koan 

  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • Google+ Social Icon
bottom of page