16 Eylül: " Hey Jude" ya da Üç Saniyelik Ufuk
- Ersan Kaan Erçelik
- 16 Eyl 2018
- 1 dakikada okunur
Peki ama ana odaklanmak ne demek? "Mevcut an", "bu lahza" veya "şimdi" derken ne kastediyoruz? Deneyim mevcut andadır. Bir şey gördüğümüzde, duyduğumuzda ve hissettiğimizde bunu tam şu anda, şimdi yaparız. Daha az önce mevcut olan şey bir an sonra artık geçmişe aittir. Bu şekilde, hissedilen zamanın akışı ortaya çıkar:
Bir olayı öngörürüz, ardından onu tecrübe ederiz, az sonra da artık geçmişte kalır. Süreyi tecrübe ederiz. Tersine, daima mevcut anda, daima tam da şimdi'de yaşadığımız da söylenebilir. Elbette olayların ve onlara dair deneyimimizin statüsü değişir: Önce gelecekte olmaları beklenir, sonra uçup gidercesine yaşanırlar, sonunda da sadece hafızamızda kalırlar.
Hepimizin bildiği "ânı ânına yaşamak" diye bir tabir vardır, sanki bir andan diğerine ilerliyormuşuz gibi. Ama bilinçli deneyimimizin, olayların içinden geçtiği sürekli bir mevcut-oluş hali tarafından belirlendiğini söylemek daha doğru olabilir: Henüz kesinleşmemiş olan gelecekten şu anda tecrübe edilene ve ardından geçmişe doğru. Öngörüde bulunarak gelecek için plan yapmak ve anıları hatırlamak daima şimdi meydana gelir; bu da şimdiki zamana özel bir statü vermek için bir başka nedendir.
MS 400 yılı civarında Augustinus meseleyi şöyle ifade etmişti:
"Muhtemelen şöyle demek doğru olur:
Üç zaman vardır - geçmiş şeylerin şimdiki zamanı, mevcut şeylerin şimdiki zamanı ve müstakbel şeylerin şimdiki zamanı."
Marc Wittman, Hissedilen Zaman
