10 Eylül: Bir taklitçi haline gelme. Sırf kendin ol.
- Ersan Kaan Erçelik
- 10 Eyl 2018
- 3 dakikada okunur
Dünyada çok fazla dansa ihtiyaç vardır. Çocuk bir şair olmak isterse iyidir. Pek çok şiire ihtiyaç vardır; asla yeterli değildir. Şayet çocuk bir marangoz ya da bir balıkçı olmak isterse bu son derece iyi bir şeydir. Bir başkan ya da başbakan olmaya ihtiyaç yoktur. Aslında çok daha az insan bu tip hedeflerle ilgilenecek; bu bir kutsanmışlık olacak.
Şu an her şey alt-üst olmuş durumda. Marangoz olmak isteyen kişi bir doktor olmuştur; doktor olmak isteyen birisi marangoz olmuştur. Herkes başka birisinin yerinde, o yüzden de bu kadar aptallık var. Herkes başkasının işini yapıyor. Bunu bir kez görmeye başladın mı insanların neden aptalca davrandıklarını anlayacaksın.
Hindistan'da bizler çok derin meditasyon yapmaktayız ve bir sözcük bulduk: Swadharma, kendi doğan. Bu geleceğin dünyası için en muhteşem ipucunu taşır. Krishna, Swadharma nadharum shreyah; "kendi doğanın içinde, kendi doğanı izleyerek ölmek iyidir" demiştir. Per dharmo bavaha baha; "başka birisinin doğası çok tehlikelidir."
Bir taklitçi haline gelme.
Sırf kendin ol.
Bili her zaman geyik avına çıkmak istemişti, o nedenle de yeterli parayı biriktirdi ve kuzey ormanlarına gitti. Orada gerekli ekipmanlarla donandı. Ve dükkân sahibi ona memleketin en iyi geyik çağıranı Pierre'i, kiralamasını önerdi.
"Bu doğru," dedi dükkân sahibi, "Pierre pahalıdır ama onun çağırışında hiçbir geyiğin dayanamadığı seksi bir nitelik vardır."
"Bu nasıl oluyor?" diye sordu Bill.
"Hmm, Pierre 300 km ötedeki bir geyiği görünce ellerini ağzına kapatıp ilk çağrıyı yapar. Geyik bunu duyduğunda arzu ile heyecanlanacak ve 200 km yaklaşacak. O zaman Pierre biraz daha cilve katarak yeniden çağıracak ve geyik yüz kilometrelik mesafeye meraklı bir heyecan ile gelecek. Bu sefer Pierre, şehvetle kabarmış arzularıyla onu size yirmi beş metre mesafeye kadar getirecek olan çağrısına gerçekten seksi bir davet ekleyip biraz da uzatacak. İşte dostum, bu an sizin nişan alıp ateş etmeniz gereken andır." "Varsayalım ıskaladım?" diye merak etti Bill.
"Oh, bu çok berbat bir şey olurdu!" dedi diğeri.
"Ama niye?" diye sordu Bill.
"Çünkü o zaman zavallı Pierre çiftleşmiş olur."
İşte insanın başına gelmiş olan da budur; taklit etmek, taklit etmek. İnsan kendi gerçeğinin vizyonunu tamamen unutmuştur.
Zen insanları der ki: Orijinal yüzünü ara.
Kendine has olanın ne olduğunu bul. Sen kimsin? Kim olduğunu bilmezsen her zaman bir kazaya uğrayacaksın; her zaman. Hayatın uzun bir kazalar silsilesi olacak ve her ne olursa olsun hiçbir zaman tatmin edici olmayacak. Tatminsizlik hayatının yegâne tadı olacak. Bunu etrafında görebilirsin. Niçin bu kadar çok insan böylesine donuk, sıkıntılı bir şekilde gün dolduruyor gibi görünür? Yerine koyamayacakları son derece değerli zaman geçiyor ve sanki ölümü beklermiş gibi büyük bir yavanlıkla geçiyor.
Bunca insana ne oldu böyle? Neden ağaçlarınki gibi bir tazeliğe sahip değiller? Niçin insanlar kuşların sahip olduğu şarkıların aynısına sahip değil? İnsanoğluna ne oldu? Tek bir şey olmuştur:
İnsan taklit etmektedir. İnsan başka birisi olmaya çalışmaktadır. K
imse yuvasında değil. Herkes başkasının kapısını çalmakta; o yüzdendir ki tatminsizlik, yavanlık, sıkıntı, keder var. Zeki bir insan bedeli ne olursa olsun sadece kendisi olmaya çalışacaktır. Zeki bir insan asla kopyalamayacaktır, asla taklit etmeyecektir. Asla tekrar etmeyecektir. Zeki bir kişi sırf kendi içsel çağrısını dinleyecektir. Risk ne olursa olsun kendi varlığını dinleyecek ve onun gerektirdiği gibi hareket edecektir. Risk vardır! Başkalarını taklit ettiğinde daha az risk vardır. Kimseyi kopyalamadığında yalnıkalırsın; risk vardır!
Ancak hayat sadece tehlike ile yaşayanların başına gelir. Hayat yalnızca maceracı, cesur, neredeyse çılgın olanların başına gelir; hayat sadece onların başına gelir. Hayat kayıtsız insanların başına gelmez.
Osho, "Zekâ"dan
