8 Eylül: Eğitilmiş insan çok aptalca davranır
- Ersan Kaan Erçelik
- 8 Eyl 2018
- 2 dakikada okunur
Bir çocuk doğar; bir çocuk çok çok açık bir olgudur. Son derece zekidir. Ancak biz onun üzerine çullanırız, onun zekâsını mahvetmeye başlarız. Onda korku yaratmaya başlarız. Sen ona eğitim de, sen ona çocuğa hayatla başa çıkma kabiliyeti vermek de. O korkusuzdur ve sen onda korku yaratıyorsun.
Ve senin okulların, kolejlerin, üniversitelerin; onların hepsi onu daha da çok aptal yapıyor. Onlar ahmakça şeyler talep ederler. Onlar ezberlenmesi gereken aptalca şeyler talep ederler ki bu şeyler çocuk ve onun doğal zekâsı için hiçbir anlam ifade etmez. Ne için? Çocuk bir anlam veremez. Ne için tüm bu şeyler kafasının içine doldurulur? Ancak üniversite der ki, kolej der ki, ev, aile, onun iyiliğini isteyenler der ki, "Doldur! Şimdi bilmiyorsun ama sonra ne için ihtiyaç duyulduğunu bileceksin." Tarihi doldur, insanların başka insanlara yapmış olduğu saçmalıkları, tüm çılgınlıkları çalış! Ve çocuk için hiçbir şey ifade etmez. İngiltere'yi belirli bir kralın şu tarihten bu tarihe yönetmiş olması neyi değiştirir? Ancak o bu aptalca şeyleri ezberlemek zorundadır. Doğaldır ki onun zekâsı giderek daha çok ağırlaşır, sakatlanır. Giderek daha çok ve daha çok zekâsının üzerinde toz birikir.
Bir kimse üniversiteden geri döndüğünde zeki değildir; üniversite işini yapmıştır. Bir kimsenin üniversiteden mezun olup da hâlâ zeki kalabilmesine çok ender rastlanır. Çok az insan üniversiteden kaçmayı, ondan sakınmayı, üniversiteyi geçtiği halde zekâsını korumayı başarabilmiştir, çok ender olmuştur bu. O seni mahvetmek için o kadar büyük bir mekanizmadır ki. Eğitildiğin an zekânı yitirmişsindir. Bunu göremiyor musun? Eğitilmiş insan çok aptalca davranır. Hiçbir zaman eğitim görmemiş ilkel insanlara git ve saf bir zekânın işlemekte olduğunu göreceksin.
Bir gün bir kadın bir kutuyu açmaya çalışıyordu ve bunu nasıl yapacağını bulamamıştı. O yüzden de gidip bir yemek kitabına baktı. Kitaba bakana kadar aşçı onu açmıştı bile. Geri döndüğünde şaşırdı. Aşçıya, "Onu nasıl açtın?" diye sordu.
"Hanımefendi, okumayı bilmiyorsanız zekânızı kullanmak zorunda kalırsınız" dedi.
Evet doğru. Okumayı bilmiyorsan zekânı kullanmak zorunda kalırsın. Başka ne yapabilirsin? Okumaya başladığın an zeki olmana gerek yoktur, kitaplar icabına bakar.
Bunu hiç gözlemledin mi? Bir kimse daktilo ile yazmaya başladığında el yazısı kaybolur; o zaman onun el yazısı artık güzel olmaz. Buna ihtiyaç yoktur: daktilo gerekeni yapar. Eğer cebinde bir hesap makinesi taşıyacak olursan tüm matematiği unutacaksın; ihtiyaç yoktur. Er ya da geç herkes küçük bilgisayarlar taşıyor olacak. Bir Britannica ansiklopedisinden tüm bilgiye sahip olacaklar ve o zaman senin pek de zeki olmana ihtiyaç kalmayacak; bilgisayar ne gerekiyorsa yapacak.
İlkel insanlara, eğitilmemiş insanlara, köylülere git ve ince bir zekâ bulacaksın. Evet, onlar pek de bilgili değiller, bu doğrudur. Onlar bilgiyle dolu değildir, bu doğru; ancak onlar son derece zekidir.
Osho, "Zekâ"dan
