18 Mayıs: Sabır hakkında
- Ersan Kaan Erçelik
- 18 May 2018
- 1 dakikada okunur
Sabır hakkındaki genel düşüncemiz, "bekle ve gör" yaklaşımıdır. Örneğin partnerimizden "konuşmak istediğine" dair bir mesaj aldığımızda, konuşmak için onunla karşı karşıya gelene kadar sabredip bekleriz. Bu arada, içimize bir kurt düşmüştür. Her ne olursa olsun, bu deneyimin geçip gitmesini isteriz.
Budist bakış açısıyla sabır, bir "bekle ve gör" tutumu değil, "sadece ânı yaşa" tutumudur. Meditasyon minderinde otururken, kuvvetli bir duygu, örneğin korku açığa çıkar. Kafanızda kurmaya başlarsınız, "Yarın yapacağım sunum, olur da kötü geçerse ne yaparım?" Bu korku sizi ürkütür, bir yandan zihniniz çeşitli senaryolar üretirken, diğer yandan bu korku büyür de büyür. Bu durumda sabretmek demek, duygunun farkında olmak, medcezir gibi gelip gitmesine izin verirken bir yandan da nefese odaklanmayı sürdürmektir.
Sabır herhangi bir beklenti içine girmemek anlamına da gelir. Sabrı, önümüze çıkan her şeye karşı açık olmak anlamında düşünebilirsiniz. Beklentileri somutlaştırdığınızda, yorulursunuz, çünkü beklentiler hiçbir zaman umduğunuz şekilde karşılanmaz. Olup bitenleri kendi beklentilerinizle boyamak yerine gevşerseniz, geriye sabırsız davranmayı gerektirecek hiçbir şey kalmaz. Bir şeyin nasıl olması gerektiğine dair sabit bir fikriniz olmadığında, işlerin sizin arzu ettiğiniz şekilde yürümeyişine takılıp kalmak söz konusu olmaktan çıkar. Bunun yerine, sadece anın farkında olarak hayatınızın sunduğu imkânlara kendinizi açarsınız.
Lodro Rinzler, "Buda Bir Gün Bara Girer", sayfa 118.
