17 Nisan: Zıt kutuplar
- Ersan Kaan Erçelik
- 16 Nis 2018
- 2 dakikada okunur
Bir erkekle bir kadın, bir taraftan diğerinin yarısıdır ve diğer taraftan da zıt kutuplarıdır.
Onların zıt kutuplar olmaları onları birbirlerine çeker. Birbirlerinden ne kadar uzakta olurlarsa, çekim o kadar derin olacaktır. Birbirlerinden ne kadar farklı olurlarsa çekim ve güzellik ve cazibe o kadar çok olacaktır. Ancak tüm problem burada yatmaktadır.
Onlar yakınlaştığında, daha çok yaklaşmak ister, birbirlerinin içinde erimek isterler, tonlar tek hale gelmek, ahenkli bir bütün olmak isterler. Ancak onların arasındaki çekim zıtlığa dayanır ve ahenk ise zıtlıkların eriyip kaybolmasına bağlıdır.
Bir aşk ilişkisi son derece bilinçli olmadığı sürece, o çok büyük birmutsuzluk, çok büyük bir bela yaratacaktır.
Tüm âşıkların başı beladadır.
Sorun kişisel değildir; o eşyanın tabiatında vardır.
Birbirlerine çekilmemiş olurlardı... Buna aşka düşmek derler. Niçin birbirlerine karşı böylesi muazzam bir şekilde çekildiklerine herhangi bir neden bulamazlar. Görünenin ardında gizli olan nedenlerin farkında dahi değiller. Bu yüzden garip bir şey olur: En mutlu âşıklar asla kavuşamayanlardır. Bir kez kavuştuklarında çekimi yaratan zıtlığın kendisi bir çatışmaya dönüşür. En küçük noktada bile davranışları farklıdır, yaklaşımları farklıdır. Aynı dili konuşmalarına rağmen birbirlerini anlayamazlar.
Bir arkadaşım bana karısından ve sürekli çatışmalarından bahsediyordu. "Anlaşıldığı kadarıyla birbirinizi anlayamıyorsunuz."dedim.
"Onu anlamak ne kelime, ona katlanamıyorum bile!" dedi. Ve bu bir aşk evliliğiydi. İkisinin de aileleri buna karşı çıkmıştı; onlar iki ayrı dine aitti, cemaatleri birbirlerine karşıydı. Ama onlar herkese karşı mücadele etti ve —sürekli bir mücadelenin içine girmiş olduklarını anlamak üzere—evlendiler.
Erkeğin dünyaya bakışı bir kadınınkinden farklıdır.
Örneğin erkek çok uzaktaki şeylerle ilgilenir; insanlığın geleceği,
uzaktaki yıldızlar, başka gezegenlerde yaşayan varlıkların olup olmadığı.
Bir kadın tüm bu saçmalıklara güler geçer. O sadece küçücük şeylerle ilgilenir: Kapalı bir daire; komşularla, aileyle, kimin karısını aldattığı ile ilgilidir, kimin karısının kuaförüne âşık olduğuyla... Onun ilgilendiği şey son derece bölgesel ve son derece insanidir. O reenkarnasyon konusunda endişelenmez; ne de ölümden sonraki yaşamla ilgilidir. Onun ilgi alanı daha faydacıdır. O şimdiki anla, şimdi ve burada ile ilgilidir.
Erkek hiçbir zaman şimdi ve burada değildir. O her zaman başka bir yerdedir. Onun garip meşguliyetleri vardır; reenkarnasyon, ölümden sonra yaşam.
Şayet her iki eş de bunun, zıtlığın bir buluşması olduğunun, bunu bir çatışmaya dönüştürmeye gerek olmadığının bilincinde olursa o zaman bu, taban tabana zıt bakış 'açısının ne olduğunu anlamak için ve onu özümsemek için muazzam bir fırsattır. O zaman bir erkeğin ve kadının hayatı birlikte güzel bir armoniye dönüşür. Aksi takdirde sürekli bir kavgadır.
Tatiller vardır. Kişi sürekli olarak, günde yirmi dört saat savaşamaz;kişinin biraz dinlenmeye; yeni bir savaşa hazırlanmak için dinlenmeyede ihtiyacı vardır.
Ancak binlerce yıldır erkek ve kadın birlikte yaşamış olmasına rağmen hâlâ birbirlerine yabancı olması en garip şeylerden birisidir. Onlar çocuk yapıp duruyorlar ama hâlâ yabancı kalıyorlar. Kadınsı yaklaşım ve erkeksi yaklaşım birbirlerine o kadar zıttırlar ki bilinçli bir gayret sarf edilmediği sürece, bu senin meditasyonun haline gelmediği sürece huzurlu bir hayata sahip olma umudun hiç yoktur.
Bu benim en derinden ilgilendiğim şeylerden birisidir: Meditasyon ve sevişmeyi birbiriyle öylesine iç içe hale getirmeli ki aşk ilişkisi otomatik olarak bir meditasyon birlikteliği haline gelsin. Ve her meditasyon seni öylesine bilinçli hale getirsin ki aşka düşmeye ihtiyacın kalmasın, aşkta yükselebilesin.
Bilinçli olarak, isteyerek bir arkadaş bulabilesin. Sevgin derinleştikçe meditasyonun da derinleşecektir ve tam tersi: Meditasyonun çiçek açtıkça sevgin de çiçek açacaktır. Ancak bu bütünüyle farklı bir düzeydedir.
"Erkek ve Kadın Olmanın Ötesi", Osho
