24 Mart: Sufi Cüneyt’in öyküsü
- Ersan Kaan Erçelik
- 23 Mar 2018
- 2 dakikada okunur
“Sufi Cüneyt’in öyküsünü defalarca anlatmışımdır. O Hallac-ı Mansur’un Ustasıydı ve onun sayesinde çok ünlü oldu. Mansur gelenekçi fanatikler tarafından öldürüldü ve Mansur nedeniyle Cüneyt’in de adı duyuldu çünkü Mansur onun öğrencisiydi.
Cüneyt her yıl Müslümanların kutsal mekânı olan Kabe’yi ziyaret ederdi.
Oradan fazla uzakta yaşamıyordu ve Müslüman geleneğine göre Müslümanlardan yaşamları boyunca en az bir kez Kabe’ye gitmeleri beklenir; aksi halde dini bütün bir Müslüman sayılmazlar. Ama Kabe onun oturduğu yere çok yakındı ve her sene müritleriyle birlikte oraya giderdi. O devrimci nitelikte bir ermişti. Aslında devrimci nitelikte olmayanlar ermiş değil yalnızca görüntüden ibaret, oyuncu, ermiş gibi yapan iki yüzlülerdir.
Cüneyt’in geçmek zorunda olduğu köylerde yaşayanlar ona karşı büyük bir öfke duyuyorlardı. Bazı köylüler ona öylesine öfkeliydi ki kendisine yiyecek hiçbir şey, hatta su bile vermedikleri gibi köyde kalmasına izin de vermiyorlardı.
Cüneyt’in her zamanki ibadetine göre —Müslümanlar günde beş kez ibadet eder— her namazın sonunda ellerini Tanrıya uzatıp, ‘Sana şükürler olsun. Sana duyduğum minneti nasıl ifade edebilirim? Her şekilde beni gözetiyorsun; senin şefkatin sonsuz, senin sevgin sınır tanımaz’ diyordu.
Müritleri bunu günde beş kez tekrarlamaktan yoruluyor ve Tanrının kendilerini hiçbir şeklide gözetmediğini düşündükleri, yiyecek, içecek ve onları çölün sıcağından koruyacak bir barınak bulmadıkları durumlar yaşıyorlardı. Bir keresinde üç gün boyunca sürekli kovulmuş, taşlanmış, aç, susuz ve barınaksız kalmış oldukları halde Cüneyt yine aynı şekilde dua etmeye devam etmişti.
Üçüncü günde müritler kendini kaybetti. Ona, ‘Yeter artık! Niye ha bire ‘Şefkat dolusun. Sevgin çok yüce. Mümkün olan her şekilde bizi gözetiyorsun’ deyip duruyorsun? Üç gündür ağzımıza lokma koymadık, susuz ve barınaksız kaldık, çölde yatıp kalkıyor ve geceleri soğuktan titriyoruz. Neye şükrediyorsun?’ diye sormuşlar.
Cüneyt’in müritlerine verdiği yanıt hatırlanmaya değerdir. Onlara, ‘Üç gündür bize su verilmediğini, kovulup, taşlandığımızı, aç, susuz, çölün ortasında kaldığımızı görmüyor muyum sanıyorsunuz?’ diye sordu. ‘Benim de bunun farkında olduğumu göremiyor musunuz? Ama tüm bunlar bizi gözetmediği anlamına gelmiyor. Belki bizi gözetme şekli budur; belki bizim şu anda ihtiyacımız olan budur.’
‘Hayat rahat bir şekilde akıp giderken Tanrıya şükretmek kolaydır. O şükran hiçbir şey ifade etmez. Üç gündür izliyorum. Yavaş, yavaş hepiniz namazdan sonra Ona şükretmeyi kestiniz; sınavı geçemediniz. Bu çok güzel bir sınavdı. Payıma ölüm bile düşse şükrederek öleceğim. O bana can verdi; O geri alacak. O, Ona aitti, Ona aittir ve yine Onun olacak. Ben kimim ki Onun işlerine karışayım?’ ”
Osho
