Başlarken...
- Ersan Kaan Erçelik
- 19 Ağu 2014
- 2 dakikada okunur
Başlarken... İtiraf etmeliyim ki biraz paslanmışım. Hemen her gün yazmayı bırakınca sanki başa dönmüşsünüz gibi hissediyorsunuz... Neyse ki daha ilk cümlelerde bu sorun çözülüyor ve neyi, nasıl yazacağınız sorunu, artık sorun olmaktan çıkıyor. Bunun yerini yazmanın verdiği o tatlı esenlik alıyor.
Bu bir düzine yıla dönüp baktığımda, beş yüze yakın yakın eserim, elliden fazla dergiden yayınlanmış. Bunlar içinde şiir ağırlıklı olmak üzere, kitap kritikleri, sinema, tiyatro ve müzik üstüne kritikler, denemeler, öyküler, kendi adımla ya da mahlasla yayınladığım bloglarda kalmış onlarca yazıyı da görüyorum. "Daha"nın sonu yok; daha da önemlisi geçmişte neler yaptığınızın, neler başardığınızın şu anla bir ilgisi yok. Başarı olarak gördüğümüz şeyler de geçici, ölümlü ve unutulmaya mahkum.
Önemli olan nicelik değil nitelik deriz. Lakin niteliğe, o kalite vasfına ulaşabilmek için hevesimizin, tutkumuzun olması gerekir. Araştırmak, yeni okumalara, araştırmalara açılmak, farklı görüşlerde demlenmek ister. Bunları süzdükten, eledikten, eleştirip çarpıştırdıktan sonra, kendi esinlenmeleriniz değilse bir ihtimal de olsa yeni, sarsıcı düşüncelere, hatta Zen'deki "satori" gibi aydınlanmaya çıkabiliriz.
Her neyse... "Kimin için?" sorusunu muhatap almadan, düşündüğüm, not aldığım, hissettiğim şeyleri ara ara yazıyorum. Geçmişe bakmadığım gibi geleceğin hayallerinin de şu an için bir önemi yok; kendimiz için yaptıklarımız gelip geçer, hazları silinir; birlikte, başka hayatara dokunarak, büyüyerek yaptığımız şeyler, şefkatle, paylaşarak, sevgiyle yaptıklarımız çoğalıp başka hayatlara dokunabilir, sonsuzlukta yankılanabilir...
Sözden daha önemli olan şeyin eylem olduğunu anladığımızda daha az konuşur, daha çok yaparız. "Muhabbet baldan tatlı" elbet ama sessizliğin konuşmaktan daha çok şey anlattığını kavradığımızda, daha az ama daha öz konuşuruz.
Temel parçacıklara, kuarklara, leptonlara inmeden söyleyebiliriz ki varoluş muazzam bir sıçrama, bir dans... Önce bu dansın farkına varır, bu dansa giderek daha zarif, daha şefkatli, daha uyumlu bir şekilde katılır ve dansımızın dışımızdaki daha büyük bir dansın parçası olduğunu kavrarsak, dansın keyfini çıkarmaya başlarız. Çünkü tüm varoluşun bizimle birlikte dans ettiğini biliriz.
O halde siz de ayağa kalkın ve birlikte dans edelim...
